1. serbest.
  2. (a) serbest, başıboş, kontrolsuz, kaçmış, henüz yakalanmamış.
    The escaped prisoner is still at large.
    (b) geniş ölçüde/mikyasta, (c) genellikle, genel olarak, umumiyetle.
    Did the people at large approve the government's policy? (d)
    at-large şeklinde de yazılır. tüm, bütün olarak, bütünü ile.
    The people at large: tüm ahali.
    the country at large: tüm memleket. (e) bütün ayrıntılarıyla, mufassalan.
    He spoke at large of his specialty: İhtisasını bütün ayrıntılarıyla anlattı. (f) geniş kapsamlı/yetkili, geniş bir alana dağılmış, geniş bir bölgeyi temsil eden.
    The firm's representative at large . Congressman at large. (g) rastgele, gelişigüzel.
    scatter accusations at large: gelişigüzel ithamlarda bulunmak.
(mahpus) hâlâ yakalanmamış olmak Fiil
teminatsız alacaklılar İsim
davacının miktarını mahkemenin kararına bıraktığı tazminat
bir konuyu karar ele almadan askıda bırakmak Fiil
ilan suretiyle teklif
halkın çoğu, çoğunluk.
(hayvan) kaçmış
gelişigüzel suçlamalarda bulunmak Fiil
mahpusu salıvermek Fiil
bir mahpusa özgürlüğünü vermek Fiil
koyuvermek, salıvermek, serbest bırakmak.
genel halk
genel halk
geniş dünya
ayrıntılarıyla yazmak Fiil
hükümet politikasını genellikle onaylamak Fiil
bir konu üzerinde açılarak konuşmak Fiil
bir girişime büyük paralar yatırmış olmak Fiil
kumarhanede büyük para kazanmak Fiil